HAK-İŞ Genel Lideri Arslan, AA muhabirine, minimum fiyat görüşmeleri sürecinde hem Minimum Fiyat Tespit Komitesinin işini zorlaştırmamak hem de kamuoyunu yanlış yönlendirmemek için HAK-İŞ olarak sayı söylem etmediklerini anımsattı.

HAK-İŞ’in taban fiyatla ilgili yaptığı kapsamlı araştırma ve çalıştığı sayıların bulunduğunu vurgulayan Arslan, o süreçte talep etmesi halinde bu sayıları Çalışma ve Toplumsal Güvenlik Bakanı Vedat Alim’e sunmaya da hazır olduklarını belirtti.

“HAK-İŞ taban fiyat sürecine dahil değildi”

Sürecin süratli ilerlemesinden de kaynaklı olarak taban fiyat konusunda Bakan Alım ile rastgele bir görüşmelerinin olmadığına dikkati çeken Arslan, birtakım bölümlerin HAK-İŞ’in de minimum fiyat sürecinde olduğu biçimindeki algısının gerçek olmadığını, bu algıdan da rahatsız olduklarını söyledi.

Bakan Alim’in bir televizyon yayınında kimi küçük sendikaları kastederek, “8 bin liranın ne kadar üzerinde minimum fiyat verirseniz biz o kadar sıkıntı durumda kalırız.” kelamlarının muhatabının HAK-İŞ ve HAK-İŞ’e bağlı sendikalar olmadığını vurgulayan Arslan, “Sayın Bakana, taban fiyat 8 bin liranın üzerinde olmasın formunda bir ifadeyi biz kullanmadık.” dedi.

“Son ana kadar masada olmak zorundasın”

Arslan, Minimum Fiyat Tespit Komitesinde emekçi kesitini temsil edenlerin tüm çalışanlara karşı sorumlu olduklarının şuuruyla hareket etmesi gerektiğine dikkati çekerek, şöyle devam etti:

“TÜRK-İŞ’in üçüncü toplantının akabinde sayı belirtip, ‘bu kabul edilirse masada oluruz’ tabirini mutlaka hakikat bulmuyoruz. Her şeyden evvel bütün çalışanları temsilen Minimum Fiyat Tespit Komitesinde olan bir konfederasyonun sonuna kadar masada olması gerekiyor. Müzakere edersin, taleplerinde ısrar edersin ve son ana kadar da bu taleplerin gerçekleşmesi için masada olmak zorundasın. Masadan kalkmanın, ‘bu sayılar olursa kabul ederiz’ demenin bizim açımızdan kabul edilir tarafı yok. Zira bunu yaptığınızda hükümeti orada patronla baş başa bırakıyorsunuz. Bu da personellerin aleyhine bir durum. TÜRK-İŞ, masadan kalkmasaydı sayı tahminen de daha yüksek olabilirdi. Sorumluluktan kaçmak, masada müzakereden kaçmak ve Türkiye’nin en büyük kontratı niteliğindeki bir platformu boş bırakmak asla kabul edilebilir bir şey değil.”